Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD’nin New York kentinde Türkiye ve Pakistan'ın ev sahipliği yaptığı "Nefret Söylemiyle Mücadele" temalı yüksek düzeyli yan etkinliğe katıldı.
Etkinlikte konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, nefret söyleminin küresel ölçekte yükselişte olan İslam düşmanlığı, popülizm, ırkçılık ve yabancı karşıtlığının en yaygın aracı olduğunu söyledi. Erdoğan, bu tarz söylemlerin günün her saatinde sosyal medyada, televizyon programlarında ve siyasetçilerin içe ve dışa yönelik beyanlarında normalleştirildiğini ve sıradan hale geldiğini dile getirerek şöyle konuştu:
"Uluslararası toplum katliamlardan gereken dersi çıkaramadı"
"Unutulmamalıdır ki Holokost’tan Bosna’ya Ruanda’dan Myanmar’a insanlığa karşı en büyük suçların işlemesinde önce nefret söyleminin ayak sesleri duyulmuştur. Ruanda'daki katliamları gerçekleştiren Batı'yı kimse hesaba çekmemiştir. Orada milyonlar öldürülmüştür ama kimse Batı'ya ‘Siz böyle bir katliamı nasıl yaptınız’ dememiştir. Uluslararası toplum, her biri tarihe kara bir leke olarak geçen bu acı tecrübelerden gereken dersleri çıkarmamıştır."
Geçtiğimiz mart ayında Yeni Zelanda'da 2 camiye yönelik gerçekleştirilen ve 51 Müslümanın yaşamını yitirmesine neden olan terör saldırısını hatırlatan Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
"Hiç şüphesiz bu olay, kökleri derinlere inen bir kinin, saplantının, Müslümanlara yönelik habis bir nefretin dışavurumudur” dedi. Terör eyleminden sonra örnek bir tutum sergileyen Yeni Zelanda halkına teşekkür eden Erdoğan, “Christchurch terör eylemi, Müslümanları ve masum insanları hedef alan ne ilk ne de son saldırıdır. Bundan önce de Müslümanlar ve diğer inançlara mensup topluluklar, şiddete, zorbalığa ve katliamlara maruz kalmıştır. 1993 yılında Solingen’de Neonaziler 5 vatandaşımızı evlerini ateşe vererek kalleşçe şehit ettiler, 1994 yılında El Halil’de İsrailli bir işgalci, Halil İbrahim Camii’nde sabah namazı kılan 29 Müslümanı şehit etti, 125 Müslümanı da yaralandı. 2011 yılında Oslo yakınlarındaki Utoya Adası’nda 77 can, beyaz ırkın üstünlüğüne inanan bir cani tarafından öldürüldü. 2015 senesinde Chapel Hill kentinde 3 gencimiz yine bir ırkçı tarafından evlerinde vurularak katledildi. 2017 yılında Kanada’daki cami saldırında 6 Müslüman hayatını kaybetti."
Popülist siyasetçiler ve medya tarafından normalleştirilmeye çalışılan nefret söylemini lanetleyen Erdoğan, "Müslümanların iş yerleri, evleri, ibadethaneleri hemen her gün ırkçıların ve faşist grupların hedefi oluyor. Müslüman kadınlar, sırf başörtüsü taktıkları için sokakta çarşıda, iş yerlerinde, tacize uğruyor. Nefret söylemi fikir özgürlüğü parantezine asla alınmamalı, nefret suçlarının cezasız kalıp kalmayacağı konusunda zihinlerde oluşan şüpheler mutlaka giderilmelidir." dedi.
"Biz domuz eti yiyenlere müdahale etmeyiz"
İnek yediği için Hindistan'da Müslümanların kırbaçlandığını belirten Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü:
"Sen nasıl inek eti yersin? Böyle bir saçmalık olabilir mi? İnsanlara böyle bir yaklaşım olabilir mi? O zaman biz de inek eti yiyoruz bizim akıbetimiz ne olacak? Onlara mı soracağız? Herkesin herhalde vejetaryen olması beklenemez. Bir taraftan inanç özgürlüğü diyeceksiniz, bir taraftan düşünce özgürlüğü diyeceksiniz. Benim inancımın gereği bu değil. Senin inancının gereği o olabilir. Ben senin inancına saygı duyuyorum. Sen benim inancıma niye saygı duymuyorsun? Bizim ülkemizde domuz eti yiyenler var. Biz, niye domuz eti yiyorsunuz diye müdahale etmedik, etmeyiz. Niye? Onun inancının gereği odur, yiyebilir. Bizi çok da ilgilendirmez. Ama bunların inanç hürriyetini anlamak mümkün değil. Şu anda Hindistan'ın Keşmir'de geldiği noktanın tanımı mümkün değil, anlaşılır değil. Şu anda Azad Keşmir adeta bir açık hava hapishanesine döndürülmüş vaziyettedir. Buradaki insanlar adeta bu açık hava hapishanesinde mahkum konumundalar. Giriş çıkış adeta yasak durumda ve yarın o bölgede ne tür kanlı eylemler olacağını şimdiden ben düşünemiyorum, anlamak ve anlatmak da istemiyorum"
"Nefret söylemine, en fazla maruz kalanlar Müslümanlardır”
Erdoğan, cehaletten beslenen nefret söylemiyle mücadelenin ilk adımının eğitim olduğunu vurgulayarak, "Bu gelişmeler üzerine Hindistan'ın Dışişleri Bakanı, ülkemizdeki büyükelçileri, bunlar Türkiye'nin Keşmir'e yaklaşımını doğru bulmadıklarını söylüyorlar. Yani bizim herhangi bir ülkedeki gelişmeleri, biz o ülkelerdeki yöneticilere sorarak veya onlardan izin alarak mı politikamızı belirleyeceğiz? Böyle bir şey mi var? Dünya siyasetinde böyle bir şeyi anlamak veyahut da anlatmak asla mümkün değildir. Bütün devlet kurumlarına bu konuda önemli görevler düşüyor. Hem devletler arası hem de bölgesel ve küresel nitelikli uluslararası örgütler nezdinde gerçekleştirilen somut girişimler daha etkin hale getirilmelidir." şeklinde konuştu.
Erdoğan, "Birleşmiş Milletler'de (BM) nefret söylemine ilişkin bir veri tabanı oluşturulması fikrini destekliyoruz. Bununla yetinmiyor, BM bünyesinde, nefret söylemine maruz kalanların şikâyetlerini süratle iletebilecekleri ve takibinin yapılacağı bir platform oluşturulmasını öneriyoruz. Türkiye olarak, yükselen İslam düşmanlığı, ırkçılık, nefret söylemiyle etkin mücadele yönündeki çabalara öncülük etmeye devam edeceğiz." ifadelerini kullandı.
Arapçada İslam’ın 'barış' kelimesinden gelmekte olduğunu söyleyen Erdoğan, "Dolayısıyla İslam bir barış dinidir. Barış dini olan İslam'ı terörle bir araya getirmek büyük bir iftiradır, ahlaksızlıktır. Böyle bir şey kabul edilemez, olamaz. Her inanç mensubunun teröristler vardır. Az önce örneklerini verdim. Bunların içerisinde farklı dinlerde olanlar var. Biz kalkıp da bunun o mensubu oldukları dini lekeleyebilir miyiz?" dedi.
Başbakan olarak İsrail'e gittiğini söyleyen Erdoğan, "İsrail'den Filistin tarafına geçerken eşimle beraber arabada yarım saat sınırda bekletildim. Niye bekletildiğimi anlayamadım. Resmi bir ziyaret için o zaman Tel Aviv'deyim. Oraya geçerken başıma bu olay geldi. İşte İsrail'in devlet liderlerine yaklaşımı budur. Kimi beğeniyorlarsa onun için kapılar açıktır, beğenmiyorlarsa kapılar kapalıdır. Hiçbir zaman samimi değildirler." diye konuştu.