Savunma Bakanı, Suriye Özel Temsilcisi ve Ulusal Güvenlik Danışmanı’nın görevden alınması, Pentagon ile Beyaz Saray arasındaki “güç savaşı” yansıması taşıyor. Her iki taraf da üstünlük kurma çabası içinde, ‘Kim daha dominant olacak’ sorusu bu aralar Başkan Donald Trump’ı işaret ediyor. Fırat’ın doğusu ile Türkiye’ye bakış konusunda da Pentagon ve Beyaz Saray arasındaki ‘bakış farkı’ biliniyor.
Herkes Diyarbakır, Van ve Mardin’deki ‘görevden almaları’ konuşuyor; ancak Amerika’daki “görevden almalar” da Türkiye’yle birlikte insanlık için de iyi oldu. Türkiye aleyhindeki bakanların, temsilcilerin ve danışmanların bizzat Trump eliyle, ‘el çektirilmesi’ gelecek perspektifinde lehimize görünüyor. Burada Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın global siyasetteki sağlam duruşu ve ‘güçlü liderliği’ hakkını da teslim etmeliyiz.
ABD’nin bölgesel ve küresel çıkarları özellikle bu dönemde, Pentagon’un özel siyonist ve evanjelist ajandası yanında üstün geldi. Burada yalnızlaşan ABD’nin; Rusya, İran ve Çin’le blok olan Türkiye’nin çizgisine geldiğini söyleyebiliriz. Donald Trump reel politikte daha rasyonel, pragmatist ve kâr / zarar ilişkilerini daha somut hesaplıyor. Bu da aldığı kararlar doğrultusunda, Türkiye’yle “iyi ilişkiler” gerektirdiğini gösteriyor. Pentagon’daki ideolojik arka plan, Türkiye ile ABD’nin ilişkileri malûm olumsuz etkiliyor. Ancak Amerika’nın siyasi temsilcisi Beyaz Saray bugünlerde, Türkiye’nin paralelinde bulunuyor.
Hâl böyle olunca Birleşmiş Milletler’deki Erdoğan-Trump görüşmesinde de Türkiye’nin ulusal çıkarları doğrultusunda bir karar çıkması bekleniyor. Yani söylemek istediğim; Türkiye’nin güvenlik kaygıları hakkında New York’ta artık siyasi sonuç elde edilecek. Zaten her iki taraf da bir süredir; İdlib ve çevresinden, Münbiç’ten terör unsurlarının çıkarılması için 20 mil, 35 kilometre derinlikte bir ‘güvenli hat’ kurulması konusunda yoğun diplomasi yürütülüyordu. Başkan Erdoğan’ın “Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarındaki gibi gerekirse kendi göbeğimizi keseriz” resti, mutlaka Türkiye’nin beklentilerini karşılayacaktır. Çünkü Türkiye, Ortadoğu’da kimseye ihtiyaç hissetmediğini, tek başına hareket ettiği bütün sınır ötesi operasyonlarında gösterdi.
Bu anlamda; Washington’daki görevden almaları, Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki haklı beklentilerinin önündeki engellerin kaldırılması olarak okuyabiliriz. Başkan Trump’ın özellikle selefi Barrack Obama Dönemi’nde bozulan Ankara ile ilişkileri tamir etmek üzere gösterdiği gayreti, görmezden gelmemek gerekir. Duygusal bakmayarak, Beyaz Saray’ın Pentagon’a, derin Amerika’ya rağmen; Türkiye ile ilişkileri restore etmeye, görünürde bile olsa toparlamaya çalıştığı, stratejik ortağı, müttefiğini Rusya’yla yakınlaştırarak, Ortadoğu’daki güç dengesini kaybetmek istemediği, en azından ilişkileri belli bir düzeyde tutarak, idare etmek istediği söylenebilir. Türkiye’nin tam da bu dönemde ABD’den birçok menfaat elde edebileceğini eğip bükmeden ifade etmek mümkündür.
Şahinler’in görevden alınıp güvenlik bürokrasisinden uzaklaştırılmaları, ikili ilişkilerdeki birtakım olumsuzlukları da ortadan kaldıracaktır. Doğrudan, Erdoğan-Trump Zirvesi’nde bunları göreceğiz. ABD’nin Fırat’ın doğusu üzerinde Türkiye ile anlaşmak istediği biliniyor. Çok yönlü sebeplerden başlıcaları; nihai hedefi Çin olan İran’a yönelik operasyon hazırlığı, burada PKK ile YPG’nin ‘kara gücü’ olarak kullanılmak istenmesidir. Türkiye, ‘güvenlik’ endişeleri ile bölgeye girerek, “terör temizliği” yapınca; bütün dengeler hâliyle alt üst oluyor. PKK, YPG ve artık SDG’ye milyarlarca dolar yatırım yapılmışken; ABD’nin istemediği bir sonuçtur, Türkiye’nin harekât girişimi… ABD, Çin ve İran’a yönelik güç savaşında, PKK’nın alan kaybetmesini, doğrudan kendisinin zayıflaması olarak görüyor. Bu denklemde, Türkiye’nin beklentilerini de karşılamaya mecbur kalıyor. Böyle bakınca; Başkan Erdoğan’ın karşısında kimsenin Donald Trump olmak isteyeceğini zannetmiyorum.
Dr. Eray Güçlüer
Emekli Albay
- - - -